Brexit sonrası AB ve Türkiye

2020.02.03 08:38 - Son Güncellenme: 2020.02.03 08:42
A

Konuya üç açıdan yaklaşmak gerekiyor.

İlki Birleşik Krallık'ın ayrılmasıyla AB'nin geleceği.

Diğeri Brexit sonrası Türkiye-AB ilişkileri.

Bir diğeri ise bundan sonra AB dışında olacak bir Birleşik Krallık ile Türkiye ilişkileri.

*

İlk olarak Birleşik Krallık'ın ayrılma sürecinden söz edelim...

Aslında Birleşik Krallık'ın AB içerisindeki yeri diğer 27 üyeden farklıydı hep.

1946 yılında II. Dünya Savaşı sonrasında Meşhur Zürih konuşmasında İngiltere Başbakanı Winston Churchill, Avrupa Birleşik Devletleri fikrini ortaya atmıştı.

Yani Avrupa'da birlik fikrini Dünya'ya duyurmuştu. (Tarihte birleşme fikirlerinden bahseden başka isimler de var)

Ancak ülkesini bu sürecin içinde yer almasını istemedi.

Zira İngiltere kendisini dış politikada hem ABD hem İmparatorluk hem de Commonwealth (İngiliz Milletler Topluluğu) bağları nedeniyle farklı konumlandırmaktaydı.

Ayrıca bugünkü AB'nin temellerinin atıldığı dönemde oluşturulacak yapıda bir egemenlik devrinden söz edilmekteydi.

İngiltere ise bu nedenle yapının içerisinde yer almak istememiştir.

Avrupa Kömür Çelik Topluluğu'nun (AKCT) 1950'li yılların başında kurulması ve yürürlüğe girmesi akabinde 1957 tarihinde kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu ile malların, işgücünün, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaştığı bir ortak pazarın kurulması ve en nihayetinde siyasi bütünlüğe gidilmesi hedeflendi.

Birleşik Krallık bu dönemde kısa adı EFTA olan Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi'ni kurdu ama AET'nin gelişimi ve kendi çıkarları doğrultusunda AET'ye girişi konusunda tavrını değiştirdi ve üyelik başvurusunda bulundu. Zira AET'yi oluşturan devletlerin piyasasına ancak AET üyeliğiyle girebileceğini düşünmüştü. Nitekim 1961 yılında başvurdu ama başvurusu reddedildi. Yani AET kurucularından biri olan Fransa kanadında da İngiltere'ye karşı bir güvensizlik söz konusuydu. Daha sonra bir kez daha üyelik süreci olumsuz sonuçlanan İngiltere'de 1973 yılında Avrupa Topluluğu'na (AT) üye olmuştu. Ancak bu üyelik sürecinde zamanla ortaya çıkan ortak para birimi EURO'ya dahil olmamış ve serbest dolaşım sürecinin dışında kalmıştır. Kısacası Birleşik Krallık ile AB arasındaki ilişki diğer ülkelere göre farklı olmuş ve bir anlamda ne AB'nin dışında ne de dışında yer almıştır.

Nihayetinde 23 Haziran 2016'da yapılan referandum sonrasında 31 Ocak 2020 tarihi itibariyle Birleşik Krallık'ın olmadığı bir AB'den söz etmeye başlayacağız.

Yılsonuna kadar bir geçiş sürecinden söz etmek mümkün.

Önümüzdeki süreç hayli hareketli geçeceği benziyor.

Çünkü Birleşik Krallık AB içerisinde bir denge görevi de üstlenmekteydi.

Bir süredir AB içerisinde artan sağ popülist yaklaşımlar, göç hususu ve ekonomik daralmayla birlikte ciddi bir krizden söz edilmekteydi.

AB'nin dağılması değil elbette ama değerlerinden uzaklaşma ve farklı esnek modellerden söz edilmeye başlanmış, aynı zamanda alarm zillerinin çalmasına neden olmuştur.

Yani AB kendini gözden geçirmek zorunda kalmış ve reform çalışmalarına başlama eğilimine girmiştir.

"AB elden gidiyor sahip çıkalım ve tehlikenin farkında mısınız?" kampanyaları başlatılmıştır. Diğer taraftan AB Komisyonu tarafından hazırlanan "Beyaz Kitap"ta da 5 gelecek senaryosuna yer verilmiş ve AB'nin geleceğine yönelik öngörülerde bulunulmuştur.

Özetle önümüzdeki süreçte AB yoğun bir dönem yaşayacaktır.

*

İkinci konuya yani Birleşik Krallık sonrası Türkiye AB ilişkilerine bakacak olursak, Türkiye'nin Birlik içerisindeki önemli bir destekçisini kaybettiğini söylemek mümkün. İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Ayhan Zeytinoğlu'na göre de durum böyle:

"Brexit sonrası Türkiye AB'de üyelik sürecine daha sıcak bakan bir Üye Devleti kaybetmiş olacak. Fransa'nın tutumu malum. Cumhurbaşkanı Macron birçok defa Türkiye ile yeni bir ortaklığın onarılmasını tercih ettiğini söyledi. Almanya Başbakanı Merkel de imtiyazlı ortaklık taraftarıydı. Ancak bu tavrını müzakerelere yansıtmadı. Temmuz sonrası AB'de dönem başkanlığı Almanya'ya geçiyor. Bu altı aylık süreyi iyi kullanmalı ve Almanya ile birlikte çalışarak AB-Türkiye ilişkilerini yeniden canlandırmak ve özellikle Gümrük Birliği güncellenme sürecini başlatmak için adım atmalıyız"

TÜSİAD Genel Sekteri Bahadır Kaleağası'na göre ise Gümrük Birliği'nin güncellenmesi önemli olacaktır. Daha sonra ise zamanı geldiğinde AB esnek bir yapı haline geldiğinde Türkiye bugünkü üyelik anlamından farklı olarak yer alabilecektir.

Elbette bunu zaman gösterecektir.

Zira Türkiye tam üyelik dışındaki tekliflerin gündem gelmesini bile kabul etmiyor.

*

Son olarak AB dışındaki bir Birleşik Krallık ile Türkiye ilişkilerini yorumlayalım...

Burada yine İKV Başkanı Zeytinoğlu'nun sözlerine atıfta bulunalım:

"Birleşik Krallık AB içinde ikinci büyük ihracat partnerimiz. Türkiye de önemli yatırımcı ülkelerden. Son verilere göre yüzde 6,2'lik pay ile 6'ncı sırada geliyor. Bu ülke ile müzakere edeceğimiz ve Gümrük Birliği ilişkisinin yerini alacak olan anlaşma Türkiye için büyük önem taşıyor. Hem hâlihazırdaki ilişkiyi korumamız, hem de bu anlaşmaya yeni sektörleri ekleyerek kapsamını geliştirmemiz lazım. AET ile 1963'e imzalanan Ankara Anlaşması'ndan doğan yerleşim haklarını vatandaşlarımız bugüne kadar kullandılar. Birleşik Krallık AB üyeliğinden ayrılarak bu anlaşmanın tarafı olmaktan da çekilmiş olacak. Müzakere edeceğimiz yeni anlaşma geçerli olacak. Burada da önemli bir husus var. AB ile aramızdaki Gümrük Birliği sebebiyle, önce AB'nin Birleşik Krallık ile anlaşmayı tamamlamasını beklememiz gerek. Ancak bu süreç içinde AB ile paralel olarak Birleşik Krallık ile görüşmeleri devam ettirebiliriz. Birleşik Krallık AB'den ayrılınca AB'nin yanında ABD, Japonya, Kanada, Güney Kore, Avustralya gibi birçok ticaret ortağı ile anlaşma yapmak durumunda kalacağından, Türkiye ile bir anlaşmayı hızla tamamlaması kendi müzakere kapasitesine de bağlı olacak. Bu süreçte çok uyanık olmalı ve müzakere pozisyonunu titizlikle belirlemeliyiz. Unutulmamalı ki, herhangi bir anlaşmanın zamanında müzakere edilip, yürürlüğe girmemesi halinde, Brexit sürecinden en olumsuz etkilenecek ülkeler arasında AB'den sonra ilk sırada yer alıyoruz. Bu süreçte iş dünyası olarak, Ticaret Bakanlığımız ile birlikte çalışmaya devam edeceğiz."

*

Sonuç Birleşik Krallık'ın ayrılma sürecinin hayata geçmesiyle birlikte AB ülkeleri Almanya ve Fransa başta olmak üzere kendilerini daha ciddi şekilde sorgulayacaklardır. Hatta Birleşik Krallık gibi ayrılmayı düşünen ülkeler bile AB içerisinde kalmak için reform hareketlerini destekleyeceklerdir.

Yani AB gerek Beyaz Kitap'ta belirtilen 5 gelecek senaryosunu daha fazla tartışmaya başlayacak ve artan sağ popülist söylemlerin aksine "AB elden gidiyor, farkında mısınız?" kampanyasına sarılacaklardır.

Türkiye de hem AB ile olan ilişkilerinde önemini daha fazla hatırlatacak ve gerek Gümrük Birliği'nin güncellenmesi gerekse AB ile olan ilişkilerini normalleştirme eğilimine girecektir.

Birleşik Krallık-Türkiye boyutunda da yukarıda da ifade edildiği üzere yeni serbest ticaret anlaşmalarına imza atacaktır.

Ancak tüm bu süreçler kolay olmayacaktır.


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları