Depremdeki acı gerçekler

2020.11.20 07:24 - Son Güncellenme: 2020.11.20 07:24
A

30 Ekim öğlen saatlerinde önce İzmir'i sarsan daha sonra tüm Türkiye'yi acıya boğan İzmir depreminin üzerinden 20 gün geçti. Yani üç hafta. Çok az bir süre. 

Ama o zaman da ne demiştik; 72 saat içinde bu konu unutulur enkazın altından çıkarılan canlar ve efsane kurtarma hikayeleri birkaç gün konuşulur ve ardından eski tas eski hamam depremdeki tedbirsizlik umursamazlık meselesine geri dönülür. Konu tamamen kapanır. 

Gerçi hala depremin 6.6 mı yoksa 6.9 mu veya 7 mi olduğuna dair bir karara bile varılamadı. Bunu da geçtik, sanki deprem yıllar evvel unutulmuş, olmuş bitmiş bir mesele gibi oldu. 

Ama tablo çok dramatik. Türkiye'nin bir çok noktasının yüksek deprem riski altında olduğu düşünüldüğünde bile her depremden sonra fark etmiyor yine aynı şeyler oluyor. 

'Şu yapılmalı, bu yapılmalı, bu hatalı, o hatalı, bu eksik' deniliyor ve hiçbir şey yapılmıyor. 

Bakın görün bu deprem sonrasında da çürük binalara yönelik hiçbir şey yapılmayacak. Çürük binalarla ilgili her şey sözde kalacak. Allah korusun ama bir sonraki depreme kadar da konu aradaki küçük sarsıntılar haricinde unutulup gidecek. 

Zaten medya Türkiye'de nerede deprem olursa olsun ilk sorusunu daima bu deprem 'İstanbul'u tetikler mi' şeklinde soruyor, sanki diğer yerler hiç umurunda değilmiş gibi. 

Geçen gün bir televizyon programında çok değerli bir hocamızla tanıştım. Sayın Mimar Nihat Şen, kentsel dönüşüm uzmanı. Deprem görmüş görebilecek hassas bölgelerde sayısız araştırma yapmış önemli bir isim. Sayın Şen, o kadar kritik şeylere dikkat çekti ki, sizlerle paylaşmak istedim. 

Şu an deprem sonrası son resmi tabloya göre, 58 bina ve 1572 bağımsız bölüm acil, ağır ve yıkık durumda. 30 Ekim'deki 6,6 deprem sonrasında 48'inin büyüklüğü 4'ün üzerinde olmak üzere toplam 3 bin 630 artçı sarsıntı kaydedildi.

Depremde 116 kişi hayatını kaybetti, yaralanan 1034 kişiden 1021'i taburcu edildi, 8 kişinin ise tedavisi devam ediyor.

NELER YAPILMALI 

Sayın Şen'e göre, İzmir temelinde genel durum ve yapılacaklar şöyle; 

⁃ 'Unutmamamız gereken bir şey var ki o da 'Deprem değil Bina Öldürür' gerçeği. Bunun örneklerini de devamlı yaşıyoruz. En son örneğini de acılarımız ile İzmir'de yaşadık. Yıkıcı bir deprem şiddeti olmamasına rağmen, zemin yapısının yumuşak bir zemin olması nedeni ile 25 yıl önce yapılan binalar çöktü ve vatandaşlarımızı kaybettik.

⁃ Yaptığımız tespitlerde, mevcut zemin yapısına uygun binaların yapılmadığını, aynı zamanda, kullanılan betonun mukavemetinin zayıf olduğunu, donatı eksikliği ve işçilik hatalarının yanı sıra yıkılan bazı binalarda zemin katlarında kolon kaldırıldığını, inşaat yapılır iken yapılması gereken kontrollerin yapılmadığını tespit ettik. Bölge zemini yumuşak ve sıvılaşmaya müsait bir zemin yapısı olmasından dolayı, yapılan binaların temel ve taşıyıcı sisteminin bu zemin yapısına uygun olmayan binalar olduğunu gördük.

⁃ Olan deprem, esasında beklediğimiz İzmir depremi olmayıp, Sisam depremidir. Şiddeti de yıkıcı bir deprem şiddeti olmamasına rağmen, zemin büyütmesinden kaynaklı ve yukarıda bahsettiğim nedenlerden dolayı can ve mal kayıpları olmuştur.

⁃ Bundan 2 yıl önce bu konuya dikkat çekmek için, İzmir'de acilen 40.000 binanın yenilenmesi gerektiğini ifade etmiştik. Bu kadar uyarılarımıza rağmen, maalesef, geçen bunca zamanda hiçbir şey yapılmamıştır. Yaptığımız incelemelerde maalesef yıkılan binalar hakkında 2012 ve 2018 yıllarında ilgili belediye tarafından tutanak tutulmuş ve o tutanakta binaların ve zemininin kötü olduğu belirtilmiştir. Bina sahiplerine bu tutanak tebliğ edilmesine rağmen bina sahipleri maalesef can ve mal güvenliği taşımayan oturdukları binalar ile ilgili bir çalışma yapmamışlardır. İlgili belediye de, can ve mal güvenliği açısından riskli olabilecek binalar ile ilgili tebliğ yapmakla kalmış, süreci takip etmemiş ve kaderlerine terk edilmiştir. Halbuki Belediyelerin İmar Kanunu'na göre;

(Madde 39-Bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu Belediye veya Valilik tarafından tespit edilen yapıların sahiplerine, tehlike derecesine göre bunun izalesi için Belediye veya Valilikçe 10 gün içinde tebligat yapılı. Yapı sahibinin bulunmaması halinde binanın içindekilere tebligat yapılır. Onlar da bulunmazsa tebligat varakası tebliğ yerine kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit edilir. Tebligatı müteakip süresi içinde yapı sahibi tarafından tamir edilerek veya yıktırılarak tehlike ortadan kaldırılmazsa bu işler Belediye veya Valilikçe yapılır ve masrafı %20 fazlası ile yapı sahibinden tahsil edilir. Alakalının fakruhali tevsik olunursa masraf Belediye veya Valilikçe bütçesinden karşılanır. Tehlike durumu o yapı ve civarının boşaltılmasını icap ettiriyorsa mahkeme kararına lüzum kalmaksızın zabıta marifeti ile derhal tahliye ettirilir.) süreci takip etmeli, mal sahiplerince gerekli çalışmalarının yapılmadığını tespit etmeli, yapılmadı ise yasaya göre Belediye veya Valilikçe gerekli tahliye işlemlerini yapmalıydı.

⁃ Maalesef hala bunun gibi binlerce riskli yapı olup ve tapuya Riskli Bina Tescil işlemi kesinleşmiş bu binalarda oturan vatandaşlarımız var. Yasaya göre tahliye etmeleri gerekirken, vatandaşlarımız da duyarsız davranmaktadır. Böyle durumları, ilgili Belediyeler ve Mülki İdare takip etmeli, hala süresi içinde tahliye etmeyenler var ise elektrik, su, doğalgaz kesim işlemleri yapılmalı ve kolluk güçleri vasıtası ile tahliyeleri gerçekleştirilmelidir. Tabii ki bunu yaparken de vatandaşı mağdur etmeden ve vatandaşın güvende oturabilecekleri alternatifleri de mümkün olduğunca sağlamalıdırlar.

⁃ Bunun yanı sıra vatandaşlarımıza 6306 Sayılı Yasanın yani 'Kentsel Dönüşüm Yasası'nın' , onların anlayacağı şekilde, tüm haklarının ne olacağı aynı zamanda süreç ile ilgili çok net anlatılması gerekmektedir. Kentsel Dönüşümün neden, niçin, ne amaçla yapıldığını, yapılan çalışmaların can ve mal güvenliğini tehlikeye sokan mevcut yapı ve çevrenin daha güvenli ve sağlıklı bina ve çevreye kavuşmak amacıyla yapıldığını, rant getirici değil, hizmet ve sağlıklı alanlar için yapıldığının tüm verileri ile anlatılması gerekir. Vatandaşlarımız da bu bilgiler ışığında hakkından fazlasını talep edemeyeceğini anlamalıdır. Kentsel Dönüşüm çalışması yapan ilgili idarelerin de bu anlamda süreçte problem yaratan değil, problem çözmek isteyen tavrını sergilemeleri gerekmektedir.

⁃ Vatandaşlarımız öncelikle şunu bilmelidir ki, hiçbir kurum veya özel şirket eski binayı yıkıp yerine bedelsiz olarak kimseye bedelsiz bina yapmaz. Bu nedenle de, yapılacak olan çalışmalarda kendi bütçesini kendi içinden çıkaracak sistemler yaratılmalı ve bu sistemlerde de vatandaş destek vermeli, ayrıca vatandaşlarımızın da hakkından fazlasını talep etmemeleri gerekmektedir.

⁃ Eğer bina sahibi kendi binasını yenilemek isterse, devletin sağladığı imkanları iyi bilmeli ve süreci mutlaka konusunda tecrübeli kurumsal firmalarla götürmelerinde fayda vardır. Nasıl hastalandığımızda veya bir ağrımız olduğunda doktora gidip muayene ve gerekli tahlilleri yaptırıyor isek, öncelikli olarak mutlaka 1999 yılından önce yapılan binalarda oturan vatandaşlarımız da mutlaka oturdukları binalarının risk analiz raporlarını yaptırsınlar. Can güvenliğimiz için bu çok önemli olup, bana bir şey olmaz diye rahat davranmasınlar.

Son cümle olarak, her şeyden önce bizlerin, toplum olarak 'ZİHİNSEL DÖNÜŞÜMÜ' mutlaka gerçekleştirmemiz gerekmektedir.'

Aynen öyle.  Zihinsel dönüşüm... Sadece depremle mücadelede değil her alanda...

Sağlıkla kalın...


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları