"Ya bu ligde kalacağız ya kalacağız, başka yolu yok!"

2022.05.08 23:50 - Son Güncellenme: 2022.05.08 23:57
A

Dünkü maçı kısaca özetle deseler ne söylerdim biliyor musunuz?

Stadyuma 70 yaşımda girip, 80 yaşımda çıktığımı!.

Saçlarımın bir tutam daha ağardığını;

İç sahada oynanıp biten 90 dakikaların kalp rahatsızlığı bulunanlar için bir çeşit efor testi yerine geçtiğini(!);

Başkada bir şey söylemezdim!..

Ömür törpüsüne benzetiyorum ben bugünkü Bursaspor'u.

Umudunuzu yeşertmek şöyle dursun; sürekli sağlığınızdan bir şeyleri alarak yanında götürüyor.

Futbol izlemek başka şehirlerde bir keyif, bir zevk meselesi halini almışken;

Bursa'da çekilen acılarla, yaşanılan kederin bileşkesi gibi adeta.

Stadyuma gitmemek en iyi çözüm gibi görünse de söyle bir şansım yok  yazık ki !.

Daha maç sabahı dürtmeye başlıyor içimdeki 'ikinci Engin'.

'Haydi asli görevine; oturma öyle miskin misin'...

Gelince de bu kez 'niye buradayım ben' demeye başlıyorum.

Sorun futbolun kendisi değil; Bursaspor'un futbolu eline yüzüne bulaştırması!.

Hep ah, hep vah çekerek geçiyor ömrümüz basın tribününde...

Genç kuşaktan, yaşlısına kadar hepimiz, herkes.

Dün yine ıkına sıkına, düşe kalka oynadıktan sonra bir son dakika golüyle kazandık Ümraniye maçını  Allah'a şükür de; bu sonuç bile yetmiyor ki; ligdeki ömrümüzü şimdilik iki maçlığına daha uzatmış olduk o kadar.

Yüzde yüz kaldık diyemiyorum.

Çünkü bundan sonra ne yapacağına, nasıl oynayacağına güvenemiyorum Bursaspor'un.

Önce dışarıda Bandırmaspor'la, bir hafta sonra da içeride muhtemelen bize karşı küme düşmüş bir takımın ruh haliyle çıkmasını beklediğimiz Menemenspor'la.

İki 90 dakikadan 6 puanı cebe atmadan 'Bursaspor kümede kalır' diyemiyorsunuz.

Böyle bir ikilem söz konusu yani.

Dün ilk yarıda çok kötü, ikinci yarıda her türlü riski göze alarak çılgınlar gibi saldıran bir Bursaspor izledik.

İnsan küme düşmemek için çıktığı bir maça bu kadar mı kötü başlar?

Kaleci Canberk bir var,bir yoktu, kanatlar her zamanki gibi doğru dürüst işlemedi.

Orta saha aksarken, forvette üretkenliğin de katsayısı düşüktü.

Belki de ilk ciddi atağımızda Luca Capan'la gelen gol; bu sezon ilk kez bu kadar dolu olan tribünlerde bir heyecan fırtınası estirmeye yetti.

Bir golün 3 puana yetmeyeceğini en iyi bilen seyirci, gök gürültüsü gibi desteğiyle oyuncularını motive etmeye çalışsa da; sahadakilerin bunu kavrayacak gücü de morali de yoktu.

Pas yapamadılar, kanatlarda etkisiz kaldılar. Tek forvet Pedro'da bu düzen içinde boş boş avareler gibi dolanıp durdu.

Stres ve beceriksizlik de için içine girince; elimiz ayağımız birbirine dolanıverdi. Bu kez Ümraniye geliştirdiği tehlikeli ataklarla kalemize gelmeye başladı. İlk yarı bitsin diye beklerken sağdan gelişen atakta topla ceza shası dışında buluşan Hasiç'in plase sertliğindeki şutu; Canberk'in hatasıyla birleşerek tıngır mıngır filelerime gitti. (1-1)

İkinci yarıya biraz daha canlı ve hücuma dönük oyunla başladık. Kanatlar biraz daha gayretliydi. Soldan Hasan Ayaroğlu, Mehmet Erdem Uğurlu, sağdan Uğur Kaan Yıldız'la Enver Cenk Şahin vites arttırarak dalga dalga gelmeye başladı. Ne var ki bu parıldayış kadroda adam gibi bir forvet olmadığı için altı pasın içinden bir türlü gole tahvil edilemiyordu. Ümraniye duvar gibi savunma yaparak her atağımızı defetmeye başladı. Atmayı beklerken, yine bir yan toptan ve yine Canberk'in hatasıyla Camara 59'da kafa ile ikinci golü gönderdi kalemize.

Şok olmuştuk adeta. Tribünlerde, bizler de.

Bereket yenik durumda devam etmek fazla uzun sürmeyecekti. 61'de Bruno'nun pasını Enver Cenk Şahin sol çaprazdan yaptığı sert bir vuruşla ağlara bırakarak tabelayı yeniden eşitledi. (2-2)

Diğer maçların sonuçları işimize yaramıyordu. Onun için mutlaka bir gol daha, yani galibiyet golünü bulmamız gerekiyordu. Tribünün baskısı arttıkça, sahadaki streste tavan yapıverdi. Akıl almaz goller kaçırıyorduk. Bifouma, Pedro, Enver Cenk Şahin, sonradan giren Alaskarov; hele hele Burak Altıparmak'ın bomboş durumda topla ceza alanına girdikten sonra golü atacağına; hızını alamayıp kendini sakatlaması (!) akıllara seza bir durumdu(!); böyle bir şey olamazdı.

Dualar okuya okuya, totemler yapa yapa uzatma dakikalarının sonuna gelinmişti. Vefa Temel'in 90+ 4'de sağdan kullandığı faulde oluşan karambolde top ayaktan ayağa  dolaştıktan sonra altı pasta Uğur Kaan Yılmaz'ın önüne düştü. Onun sol ayağıyla yaptığı vuruş ağlara gidince; tribünlerdeki 35 bini aşkın seyirci adeta yeniden dünyaya gelmiş kadar oldu!..  Ayılanlar, bayılanlar bile oldu, sahanın içi ise ana baba gününe döndü. Kim varsa içerideydi, masör, malzemeci, Mustafa Er, oyuncu, sivil, çoluk çocuk herkes.

'Oh be' diyordu her kes 'oh be' çekiyordu.

Maç 2 dakika kadar durup, yeniden başladı.

Uzatmalarda da olsa kazanmıştık. O yanan umut ışığı sönmemiş oldu en azından on binlerin yüreğinde. Oynanacak son iki 90 dakikaya kaldı işimiz.

İnşallah alırız da, bu ligde kalırız.

Kalırsak da ben seneye bu takımı yerlisi, yabancısıyla bizim çocuklarımız hariç hiçbirini istemiyorum!. Hepsi satılmalı, gerekirse kovulmalı!. Yepyenisi, ağırlıklı olarak kendi öz çocuklarımızdan, adam gibi yerli ve yabancılardan taptaze bir takım kurulmalı.

Çünkü tarihinin en sönük, en kalitesiz, en heyecansız, en  içine kapanık, özgüveni olmayan kadrosuna sahip  şu anki Bursaspor.

Çünkü bunların çoğunluğu Bursaspor'da kalmayı da oynamayı da hak etmiyorlar!..

Büyük taraftar dün yine görevini en iyi şekilde yerine getirdi.

Tribünler Süper Lig günlerinde olduğu gibi çok kalabalık ve kıpır kıpırdı.

Geriye düştükten sonra bile umutlarını devam ettirerek takımlarına olan desteklerini sürdürdüler.

Zaten Bursaspor bu sezon yine taraftarıyla en büyük, Türkiye'nin her yerinde yine taraftarıyla birlikte anılıyor ismi.

Basketbolda da, futbolda da...

 


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları