Tarım ve hayvancılığa yatırımın hayati önemi

2020.04.29 10:01 - Son Güncellenme: 2020.04.29 10:01
A

Son günlerde çokça görmeye başladık. 
Sokakların bomboş olduğu fotoğrafları gazete manşetlerinde görür olduk. 
Ya da belediyelerin basın bültenlerinde "Hayalet Şehir" başlıklı açıklamaların gazete ve haber sitelerinde manşet olduğuna tanıklık ettik. 
Ve ilginçtir sokaklardan insanları çıkarınca geriye doğal yaşam görüntülerini andıran sahneler çıkıverdi beton binalarla birlikte. 
Öncelikle "Hayalet Şehir" ifadesini doğru bulmadığımı ifade etmeliyim. 
Benzetme tam olarak yerini bulmuyor bence.
Aslında bu görüntülerle karşılaşınca ve sokaklar bom boş kalınca aklımıza şu soru gelmiyor değil.
Acaba bundan 4-5 ay önce "yaşamı yavaşlatmak gerekiyor" denilseydi, ne karşılık verirdik?
Hiç düşündünüz mü?
Halbuki şehirlerin yavaşlatılması önemli bir gündem maddesi Dünya'da. 
Hayata geçirilmesi güç olsa da.  
Şüphesiz "hadi oradan" yanıtını alacak ve bu tür konuların akademik çalışmalardan öteye gidemeyeceğini söyleyeceklerdir herhalde. 
Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Enes Battal Keskin'in "Yavaş şehir" çalışmasından aktarımla Dünya'nın bir miras değil emanet olduğu düşüncesini unutmamamız gerekiyor.
Doğaya aşırı yüklenmenin dengeleri bozacağını düşünmeliyiz.
Nitekim hem bugünün hem de gelecekte aynı yerde yaşayacak insanları ve onların yaşam kalitelerini merkeze alan farklı sürdürülebilir kent yaklaşımlarından biri de "Cittaslow" yani "Yavaş şehir"dir.
Cittaslow, 1999 yılında İtalya'da kurulmuş uluslararası bir belediyeler birliğinin adı olarak da bilinmektedir.
Kavramın ana teması küreselleşmenin şehirlerin dokusunu, sakinliklerini ve yaşam tarzını standartlaştırmasını ve yerel özelliklerini ortadan kaldırmasını engellemek üzerine odaklanmaya işaret ediyor.
*
Elbette yukarıda sözünü ettiğimiz yavaş şehirler planlı bir çalışmayla hayata geçirilebilir ve sürdürülebilirlik ile birlikte eko sistemin korunmasının öneminden söz edilebilir. 
Bu konuda başta Bursa olmak üzere İstanbul gibi büyük kentlerde şehri yavaşlatmak pek mümkün görünmüyordur herhalde. 
Pandemi gibi durumlar haricinde tabii. 
Ancak burada şehrin de doğanın da bir süreliğine de olsa insanoğlunun yoğunluğundan uzaklaşması önemli bir fotoğraf vermekte bizlere.
En azından pandemi öncesi var olan ve jet hızıyla süren hayatın yavaşlayabileceğini görmüş olduk.
Bir an önce pandemiden kurtulmak istemekle birlikte doğanın, insanoğlunun bu denli ve şuursuzca hareketliliğinden uzaklaşma ihtiyacını anlamış olduk muhtemelen. 
Dediğimiz gibi bir an önce pandemiden kurtulup normal hayata dönmeliyiz. 
Ama biraz daha yavaş bir hayatın yani sürdürülebilir bir doğayla, ekosistemle uyumlu şekilde olmasını gerektiğini unutmadan. 
*
Başlıkta belirttiğimiz tarım ve hayvancılıkla yani gıda ile ilgili konuya gelince. 
Burada Jean Baudrillard tarafından kaleme alınan "Tüketim Toplumu" kitabındaki sözlerden ziyade "topraktan evlerimize" üretim kısmına değineceğiz.
Ama tüketim unsurunun da hayli önemli olduğunu göz ardı etmediğimizi de vurgulamalıyız. 
Pandemi döneminde şu ana kadar pek hissedilmedi ama idrak etmemiz ve önlem almamız gereken bir konu olduğunu bir kez daha görmüş olduk.
Bu durum da tarım ve hayvancılık konusunda kendi kendine yetebilirlikle birlikte ülkenin geleceği açısından kritik önemde olmasıdır. 
Fiyatların kontrolü açısından da kamu denetimindeki kuruluşların desteklenmesi ve yenilerinin eklenmesi kayda değer derecede mühimdir. 
Bursa bu hususta treni kaçırmış değildir. 
Salt Bursa değil tüm Türkiye için başarılı hizmetler ortaya koyacak kapasitededir. 
Önemli olan tarım ve hayvancılık konusunda kapsamlı reformların devlet desteği ve yönlendirmesiyle öncelikler alanında değerlendirilmesidir.


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları