ÜNİVERSİTE ÖZGÜR VE ŞEFFAF OLACAK

ÜNİVERSİTE ÖZGÜR VE ŞEFFAF OLACAK

Prof. Dr. Mete Cengiz'in vefatının ardından boşalan Uludağ Üniversitesi rektörlüğü için seçimler 4 Mart'ta yapılacak. Yaklaşık 40 bin öğrencinin eğitim gördüğü üniversitede, rektörlük için şu ana kadar 4 aday müracaatta bulundu.

2011.02.25 15:23 - Son Güncellenme: 1970.01.01 02:00 - Eğitim - HABER MERKEZİ
A
ÜNİVERSİTE ÖZGÜR VE ŞEFFAF OLACAK

ZAMAN GAZETESİNDEN FATİH KARAKILIÇ-ADEM ELİTOK VE ENSAR ALATÜRK'ÜN ÖZEL HABERİ

850 civarında öğretim üyesinin oy kullanacağı seçimler sonunda 6 kişinin isminin YÖK'e bildirilmesi gerekiyor. YÖK kendisine gönderilen listeden 3 adayın ismini atama yapması için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e gönderecek. Uludağ Üniversitesi'ni 4 yıllığına yönetmeye talip olan Prof. Dr. Kamil Dilek, Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay, Prof. Dr. Sadık Kılıçturgay ve Prof. Dr. Mahmut Yavuz projelerini ve üniversitenin geleceğini Zaman'a anlattı. Seçim için çalışmalarını sıkı bir şekilde yürüten adaylar, öğretim üyelerine daha özgür ve şeffaf üniversite vaadinde bulunuyor. Üniversitenin toplum ve sanayiciyle işbirliğinin artırılması konusunda hemfikir olan rektör adayları, şartlar oluşması durumunda ilçelere yeni fakülteler açılabileceğini söylüyor. Kurulacak teknik üniversite ile vakıf üniversitesinin Bursa'ya önemli katkılar yapacağı görüşünde birleşen adaylar, oluşacak rekabetin eğitim kalitesini yükselteceğini belirtiyor.

Uludağ Üniversite'nde 4x4'lük seçim yarışı

Uludağ Üniversitesi'ni (UÜ) 4 yıllığına yönetmeye talip olan 4 rektör adayı projelerini Zaman'a anlattı. Üniversitede daha fazla özgürlük ve şeffaflık vaat eden adaylar, sosyal imkânların artırılmasını planlıyor. Seçim çalışmalarını seviyeli bir şekilde yürüten öğretim üyelerinin bu tutumu toplumun bütün kesimlerinden büyük destek görüyor. UÜ rektörlüğü için aday oylan

Prof. Dr. Kamil Dilek, Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay, Prof. Dr. Sadık Kılıçturgay ve Prof. Dr. Mahmut Yavuz'un gelecekle ilgili planları şöyle:

-Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Prof. Dr. Dilek:

1956 yılında Polatlı'da doğdum. 1981 yılında H.Ü. Kayseri Gevher Nesibe Tıp Fakültesinden mezun oldum. 1985 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladım. 1993 yılında Doçent, 1999 yılında Prof. unvanını aldım. 47 uluslararası, 60 ulusal dergilerde yayınım, 4 ayrı kitap bölüm yazarlığım var.
Prof. Dr. Sarıbay

: 1952 yılında Adana'da doğdum. 1973 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyasi Bilimler Bölümü'nden mezun oldum. 1976'da o zamanki adıyla Bursa Üniversitesi siyaset bilimi kürsüsüne asistan olarak girdim. 1984'te doçent, 89'da da profesör oldum.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

1959 Ankara doğumluyum. 1983 Ankara Tıp Fakültesini bitirdim. 1992 yılında uzman olarak burada göreve başladım. 2002 yılında da prof oldum ve o tarihten buyana burada Prof. olarak çalışmaktayım.
Prof. Dr. Yavuz:

1960 yılında Karaman'da doğdum. 1984 yılında Bursa Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. Halen Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak çalışmaktayım.


- Rektör olduğunuzda üniversitede ne değişecek?

Prof. Dr. Dilek:

Uludağ Üniversitesine rektör olabilirsem topyekun gönül birliği içinde eski kırgınlıkları ve acıları unutturarak üniversitemizi hak ettiği yere getirmeye çalışacağım. Yönetim anlayışım adaletli bir o kadar da şeffaf ve kucaklayıcı olacaktır.
Prof. Dr. Sarıbay:

Benim asistanlığımdan beri idealimdeki üniversite, gerçekten saygınlığı olan, bilimsel üretimde söz sahibi, akademik fikriyatı her zaman merak edilen bir üniversite oluşturmak. Yani bu bir yön vermek ya da yönüne hız kazandırmak şeklinde olabilir.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Geleneklerine sahip ve yıllarca taşıdığı ilkelerini kurmaya gayret eden bir üniversite olması gerektiğini inanıyorum. Bir rektörün temel felsefesi yeni bir sistemle uğraşmaya çalışıyor olması ve tarafsızlık ilkesini korumaya çalışması olmalı. Ama en önemli özelliğinin hesap verebilmeyi bilen bir idare anlayışı gerekli. Hukuki değil, vicdani hesap verebilirlik önemli.
Prof. Dr. Yavuz:

Üretken, huzurlu, birey merkezli yönetim anlayışına sahip, kentle bütünleşmiş, özgürce çalışabilen ve mensubu olmaktan gurur duyulan bir Üniversite kimliği kazandırılacak.


- Özgürlükler konusunda ne düşünüyorsunuz?

Prof. Dr. Dilek:

Ülke birlik ve beraberliğimiz esas olmak kaydı ile evrensel ölçülerdeki özgürlükleri savunuyoruz. Üniversiteler gerek bilimsel gerekse düşünsel özgürlüklerin yaşanabileceği en önde gelen alanlardır.
Prof. Dr. Sarıbay:

Üniversite, düşünce üretiminin, bilimsel üretimin yapıldığı kurum olarak doğrudan özgürlüğü çağrıştıran bir yer. Özgürlüklere karşı olması zaten mümkün değil. Bilimsel üretimde de insanların düşündüğü yönde, akademik üslup ve yönde olmak kaydıyla her türlü konuyu inceleme imkanının olduğu bir yer olmalı. Buna kimsenin müdahale etme hakkı yok.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Hukukun üstünlüğü hepimizin vazgeçilmezi. Kastettiğim çok zorda kaldığımız zamanda bile hukukun üstünlüğüne inanmamızdır. Yani birine negatif düşünceler hissetsek bile hukuk bunu engelliyorsa onu yapmak zorunluluğunu içimizde hissetmemiz gerekiyor. Bütün bunların gerçekleşebilmesi için şeffaflık çok önemli. Bir üniversite yönetiminin ne pahasına olursa olsun şeffaflıktan vazgeçmemesi gerekiyor.
Prof. Dr. Yavuz:

Bilimsel özgürlük, fikir özgürlüğü ve inanç özgürlüklerinin kısıtlanması bile düşünülmemeli.


- Sizce üniversiteler yeterince şeffaf mı?

Prof. Dr. Dilek:

Şeffaflık gelişen teknoloji ve iletişim imkanları ile birlikte ileri dünya ülkelerinde yükselen bir değer olmaktadır. Ancak şeffaflık konusunda tüm kurumlarımızın arzu edilen noktada olmadığını düşünüyorum. Bu süreçte görüşme imkanı bulduğum öğretim üyelerinin hemen hemen tamamı adalet ve şeffaflık konusundaki hassasiyetlerini ifade ediyorlar. Adalet ve şeffaflığın olmadığı kurumlarda çalışanları motive edebilmek, verimlerini artırmak ve aidiyet duygusu geliştirebilmek mümkün olamamaktadır.
Prof. Dr. Sarıbay:

Ülkenin demokraside kat ettiği mesafeleri düşündüğünüz zaman bütün kurumlar şeffaf olmak zorunda. Denetime açık olmalı. Bizim üniversitemiz de zaten şeffaf bir kurum. Kendi iç işleyişiyle, kendi mensuplarına yaklaşımı ile bilgilendirme vesaire online yapılıyor.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Üniversitelerde şeffaf olmayı gerektirmeyecek hiç bir şey yok. Bu tamamen üniversite yönetimi ile ilgili. Üniversite yönetimleri ne kadar şeffaflaşırsa o kadar az hata yapar. Şeffaflığı çok önemsiyorum. Bu konuda elimden geldiği kadar şeffaf bir yönetim vaat ediyorum.
Prof. Dr. Yavuz:

Üniversitemizin yeteri kadar şeffaf olması için gayret gösterilecektir. Çünkü burası geniş bir aile gibidir. Birbirinden saklayacak herhangi bir gizemimiz olmamalıdır.


- Uludağ Üniversitesi'nin halktan kopuk yaşadığı iddiası var. Oysa üniversiteler halkın gelişimi adına önemli kurumlar. Siz rektör olduğunuzda üniversitenin hakla kucaklaşması için neler yapacaksınız?

Prof. Dr. Dilek:

Üniversitemizin halkımızdan kopuk olduğu kanaatinde değilim ama zaman zaman bu iletişim azalmış olabilir. Amacımız Üniversitemizdeki hem toplumu doğrudan ilgilendiren bilimsel araştırmaları, hem de güncel olaylara getirilecek yorumlar ya da bilgilendirmeleri kamuoyumuz ile paylaşılmasıdır.
Prof. Dr. Sarıbay:

Bir kere üniversitenin üniversite olması için fildişi kuleye kapalı kalması lazım. Bilim lüks ortamda yapılır. Yani bilimin kendine özgü koşulları vardır. Bilimi halka indirme gibi popülist bir yaklaşımın bilime zarar verdiği kanısındayım. Ancak üniversitenin üretimi de topluma faydalı olabilecek, yön verebilecek yönde olmalı. Yani çok soyut, kendi içine kapanık, toplum gerçeklerinden kopuk şekilde bir halktan uzaklaşmayı doğru bulmam. Ama halkla içi içe deyip de üniversitenin kendi bilimsel araştırma mantığını, yani bu elitist bir yaklaşım, bunun farkındayım ve benim üniversite mefhumum içerisinde elitist olma gibi bir yaklaşım var. Bilimin elitist bir ortamda yapılacağı kanısındayım. Ama bu topluma üstten bakma anlamında bir durum değildir. Zaten bilimsel üretimler sonuç itibariyle o topluma yarar olarak dönecektir.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Uludağ Üniversitesinin halktan yüzde yüz kopuk olduğuna çok fazla inanmıyorum. Geçmişte yapılan işlere bakıyorum. Yapılan toplantılara verilen desteğe bakıyorum. Birçok konuda bir ortak payda var. Ancak Kayseri Erciyes üniversitesi şehirle o kadar bütünleşmiş ki şehrin birçok imkanı üniversitenin gelişimi için kullanılabilmiş. Üniversite eğer dışarıya kendini açamazsa, halktan kurumlardan destek almazsa kendini geliştiremez. Biz bunu sağlamalıyız.
Prof. Dr. Yavuz:

Yaklaşık 36 yıllık bir üniversite de olmamam rağmen kentten ve dinamiklerinden kopuk olduğumuz söylenebilir. Bu nedenle ana uğraş konularımızdan biride kent ve bu şehirde yaşayan herkesle bilgilerimizi paylaşmak ve bu birlikten karşılıklı yararlar sağlamak olacaktır.


- Halkın üniversitelerden en fazla yararlandığı bölüm olan Tıp Fakültesi'nin vatandaşa daha iyi hizmet vermesi için projeleriniz var mı?

Prof. Dr. Dilek:

Tıp Fakültesi hastanemiz güncel teknolojiyi kullanan, uluslar arası düzeyde kalite arayışları devam eden ve tüm bilgi ve donanımını yöremiz insanına sunan bir kurum olması yönünde çaba sarf edeceğim.
Prof. Dr. Sarıbay:

Tıp fakültesinin yeri çok ayrı ve önemli. Orada olağanüstü gayretle hizmet veriliyor. Bazı zorluklar olabilir. Çünkü nüfus baskısı var. Bu yoğunluk kapasiteyi zorluyor olabilir. Aksayan tarafları ne ise oraların düzeltilmesi yoluna gidilecektir. Zaten belli bir psikozda yani hasta olarak gelen insanların öncelikle bir rahatlatılması, belki moral verilmesi daha uygun olur. Fakat doktor başına düşen hasta başına baktığınız da ve onun da bir insan olduğunu düşündüğünüzde artık 60. kişide belki sinirleri de bozuluyor alabilir. Ama aksayan taraf ne ise çareler aranması lazım. Burada verimli olabilmenin koşulları şunlardır diye gerekçelerinizi sunduğunuz zaman o gerekçelerinizin kabul göreceği kanısındayım ben.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Rahmetli rektörümüzün sunduğu imkanlarla biz gerçekten iyi bir çalışma imkanı bulduk. Birçok sorunu rektörlüğümüzün katkıları ile çözdük. Son iki yıl içinde bir çok bölüm tamamlandı. Göz hastanesinin ve çocuk bakımı gibi bölümleri açıldı. Bunlar Bursa halkına sunulan hizmetlerdir. Bunları ne kadar geliştirebilirsek Bursa için kazanımdır. Bu anlamda rektörlüğümüz döneminde başlatılan sürecin kesintisiz bir hızla devam etmesini istiyoruz.
Prof. Dr. Yavuz:

Tıp Fakültesi sağlık alanında bir şehrin şansıdır. Ancak bu şansı iyi kullanamazsak, çekim merkezi olma yerine mecburiyetten başvurulan bir kurum hüviyetini kazandırırsak, hem biz hem Bursalılar için olumsuz sonuçlar çıkacağı aşikardır.

- Uludağ Üniversitesi'nin sanayi ile ilişkilerini nasıl buluyorsunuz? Üniversite sanayi ilişkileri yeterli mi? Başka neler yapılabilir?

Prof. Dr. Dilek:

Uludağ Üniversitesinin sanayi ile ilişkilerinin olması gerekenden çok daha düşük düzeyde olduğunu düşünüyorum. Zira teknik fakültelerimizin kent yaşamına ve sanayisine katkısı sınırlıdır. Tekstil, otomotiv, makine gibi fakültelerimizin sanayiye katkısı yeterli değildir. Konunun ikinci boyutu da sanayinin üniversitemize destek anlamındaki ilgisinin yetersizliğidir. Bu iki yönlü eksikliği giderebilmek için kendimizi ifade edebilecek iletişim yollarını açmalıyız.
Prof. Dr. Sarıbay:

Şimdi sanayi ile ilişkilerimizi çok iyi bir şekilde yürütüyoruz. Sanayicilerimizin ilgisi çok iyi. Ama ben şöyle bakıyorum meseleye, bilimsel üretim o kadar cazip hale gelmeli ki sanayici buraya odaklanmalı. Sürekli diyalog tartışma, müzakere olmalı ama üniversitenin özekliğine halel getirmeden bunların yapılması gerekiyor. Çünkü ben üniversiteyi de işletme gibi gören bir zihniyete sahip değilim. Daha kamusal bir kurum, her kesime hitap etmesi gereken bir kurum. Bunu yaparken kendi öz yapısını, yani elitist yapısını korumaya çalışan bir kurum.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Sadece sanayi olarak değil, üniversite toplum olarak ele alıyorum. Çünkü üniversite sanayi ilişkisi tek boyutlu değil. Üniversite Bursa ile ne kadar bütünleşirse, sanayi ile de o kadar iç içe olur. Üniversitemizin daha aktif projelerle ev sahipliği yapması gerekiyor. Mimarlık fakültemizin çeşitli birimlerinin çok ciddi bağlantıları ve projeleri var. Ayrıca tek sanayi değil, hayvancılık ve turizm gibi konularda büyük işler yapılırsa Bursa ön plana çıkılabilir.
Prof. Dr. Yavuz:

Türkiye'nin gözbebeklerinden Bursamız, sanayide de lider şehirlerin başında gelmektedir. Yıllardır sürdürülen Sanayi-Üniversite işbirliği daha geliştirilerek sürdürülecektir. Ayrıca ortak projeler ve sürekli eğitim merkezi dengeye sokularak bu kuruluşların çalışanlarına ihtiyacı olan destek verilecektir.


- Sizce üniversite mezunları gerekli donanımlara sahip olarak mezun olabiliyor mu?

Prof. Dr. Dilek:

Eğitim sürekli gelişen, yenilenen bir alandır. Geçmişle kıyaslandığında eğitim kalitemizin yükseldiğini görüyorum. Eğitimin ulusal ve uluslar arası standartları belirlenebilmektedir. Mezun olan öğrencilerimizde olması gereken bilgi ve beceriler tanımlanıyor. Bunlara rağmen hala bu alanda eksikliklerimizin olduğunu görüyorum.
Prof. Dr. Sarıbay:

Maalesef. Yani bunu genel olarak da görüyorum, televizyonlarda da görüyoruz, açık oturumlarda sorulardan anlaşılıyor, sınıflarda anlaşılıyor. Bir tablet eğitim var açıkçası. Nüfus baskısı var. Bu insanları eğitmek zorundasınız. Kitlesel bir eğitim hedeflendiği zaman kalite düşüyor. Dersler test şeklinde yapılıyor. Bu çok vahim bir şey aslında. Kültürü sığlaştırıyor, dili götürüyor. Dil gidince insanlar arasındaki iletişim gidiyor. Ama varmış gibi yapıyoruz. Bunların üstesinden kendi üniversitemizde gelmeye çalışmalıyız. Bence üniversite profilini değiştirecek çalışmalar yapabiliriz.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Bazı bölümleri iyidir, bazıları ise iyi değildir. Her üniversitenin her bölümü aynı performansta değildir. Bize düşen nokta bunların doğru analizlerini yapıp zayıf alanlarını varsa bunları çözmek.
Prof. Dr. Yavuz:

Üniversitemizin ana misyonu iyi-çağdaş ve devamlı öğrenci yetiştirmek ve bilimsel çalışmalar yapmaktadır. Geldiğimiz noktanın hiçbir zaman yeterli olmayacağını bilerek, küçümsenmeyecek oranda başarılı öğrenciler yetiştirdiğimizi söyleyebiliriz.


- UÜ'de fakülteler arasında yeterince koordinasyon var mı? Daha fazla ortak çalışmalar yapılabilir mi?

Prof. Dr. Dilek:

Fakülteler ararsı koordinasyon ve ortak projelerde yer alma gayretleri her dönemde olmuştur, ancak bunun başarılabilmesi kolay da değildir. Ortak tanışma, düşünce ve laboratuar alanları oluşturularak bu iş birlikleri geliştirilmelidir.
Prof. Dr. Sarıbay:

Üniversite fakültelerden oluşuyor ve bir rektör için her fakültenin değir eşittir. Tıp fakültesinin verdiği hizmetler bakımından yeri ayrı olabilir. Ama bunun kadar diğer fakültelerde önemlidir. Mesele eğitim fakültesi çok önemlidir. Çünkü bizim zihinsel, bilgisel sağlığımızı temin eden bir fakültedir orası. Benim üniversite kavramlaştırmam açısından fakülteler arasında bir sorun olacağını zannetmiyorum. Fonksiyonlarını özgür bir şekilde ifa etmelerine ortam hazırlanması lazım. Ben bunun için koordinatör olabilirim, orkestra şefi olabilirim.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Ben ortak çalışmalar yapılabileceği kanaatindeyim. Bu konuda rektörlüğün bir orkestra şefi görevi üstlenmesi gerektiğine inanıyorum. Üniversitenin doğru bir iş çıkarabilmesi, geleneği olan üniversite haline gelebilmesi farklı enstrümanlardan ahenkli bir müziğin oluşturulabilmesi ile ilintilidir.
Prof. Dr. Yavuz:

Üniversitemizde yetki ve sorumluluklarının çerçevesinin çizildiği ve orantılı biçimde dağıtıldığı, yatay yapılanma modeli ile daha başarılı olacağına inandığım koordineli bir çalışma düzeni sağlayacağız.


- UÜ bilimsel çalışmalarda çok gerilerde. Bu nasıl aşılır? Siz neler planlıyorsunuz?

Prof. Dr. Dilek:

Bilimsel araştırmalar için en önemli gerekliliklerden birisi maddi kaynaklardır. Üniversitemizde araştırılmaya ayrılan maddi kaynakların yeterli olduğunu söyleyemem. Bu kaynakların artırılması, yeni kaynaklar yaratılması, ulusal ve uluslar arası projelerin desteklenmesi gerekmektedir. Araştırmacı teşvik edilmeli, desteklenmeli ve ödüllendirilmelidir.
Prof. Dr. Sarıbay:

Bizim öteden beri yapılan çalışmalarımız var. Bilimsel araştırma proje denince 2009-2010 yılında 15 milyon lira finansal destek sağlanmış. Toplam 233 adet proje desteklenmiş. 62 adet proje tamamlanmış, 52'si uluslararası dergilerde yayınlanmış. Yurt dışı araştırma projelerinde 28 genç bilim insanı yurt dışına gönderilmiştir. Bunların sayısını ve projelerin düzeyini artırmak üzere temaslarımız var. Bunlar çok faydalı olacak. Benim düşündüğüm ise çeşitli alanlarda odak noktalar oluşturarak dergiler çıkarmak. Yani iktisat bölümümde bir grup Türkiye'ye hitap eden bir dergi çıkarsın istiyorum. Resmi üniversite dergilerinden bahsetmiyorum, bu farklı bir şey. Sosyal etkileşim alanlarını artırmak. Öğrencileri işin içine katacak, onları daha aktif hale getirecek çalışmalar yapmak.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

UÜ'de her platformda geri değil, bu çok doğru bir yaklaşım değil. Öyle fakültelerimiz var ki Türkiye standardının üzerinde. Bazı fakülteler bazı yapısal sıkıntıları çözemedikleri için bazı kriterlerde biraz geri kalmış olabilirler. Geçen rektörlük döneminde de güzel işler yapıldı. UÜ belki hak ettiği yerde olmayabilir ama bizde gösterdiğimiz alternatif çözümlerle bilimsel çalışmaları ile destekleme potansiyelimiz ile bu konuda çalışmak isteyen herkesin önünü açıp destekleyeceğiz.
Prof. Dr. Yavuz:

Başarı, yeteri kadar destek, motivasyon ve ödüllendirme ile sağlanabilir diye düşünüyorum.

- Yeni açılacak teknik üniversite ile vakıf üniversitesi kente ne tür katkılar sağlar?

Prof. Dr. Dilek:

Her yeni açılan üniversite ister devlet üniversitesi isterse vakıf üniversitesi olsun bizim evlatlarımızı eğiteceklerdir. Bu nedenle de kesinlikle desteklenmelidirler. Yine rekabet ve işbirliği anlamında da üniversitelere karşılıklı katkılar sağlayacaktır.
Prof. Dr. Sarıbay:

Bursa büyük ve tarihi bir kent. Geç kalmış bir hizmet bunlar. Yıllardır tek üniversitenin olduğu bir büyük kentten bahsediyoruz. Teknik üniversitenin katkısı büyük olabilir. Vakıf üniversitesinin katkısı büyük olabilir, hatta yeni vakıf üniversiteleri de açılacak galiba, onların da katkısı büyük olabilir. Onların kültür hayatına ve bilim hayatına katkıları yüksek olabilir. Bir kere ister istemez bir rekabet oluşacaktır. Biz mesela daha eski bir üniversite olarak kendimizi bir çok açıdan yenilememiz gerekecek. Çünkü onlar sıfırdan başlayacaklar ve daha modern imkanlarla başlayacaklar. Daha üst düzeyde bir bilimsel üretimde bulunmayı kendiliğinden getirebilir bu rekabet.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Ben zenginliğin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir kente bir üniversite ne katıyorsa iki üniversite o kadar şey katar. 3 üniversite daha çoğunu katar. O yüzden bu tür şeyler üniversiteler arasında sinerji ve işbirliğine de zemin hazırlar. Üniversiteler arasında işbirliğine zemin hazırlar.
Prof. Dr. Yavuz:

Yeni üniversitenin mutlaka sehre katkısı olacaktır.

- İlçelere fakülte açılmalı mı? Fakültelerin ilçelere ne tür katkıları olur?

Prof. Dr. Dilek:

İlçelerde fakülte açılması temel olarak mantıklı görülebilir, ancak Mudanya ve Gemlikte açılmış fakültelerimizdeki öğretim üyeleri ve öğrencilerimizle görüştüğümde çok da mutlu olmadıklarını gözlemledim. Dolayısı ile bu konunun daha geniş ve detaylı tartışılmasının yararlı olacağını söyleyebilirim.
Prof. Dr. Sarıbay:

İlçe il olmayı hedeflediği için paralel yürüyor bu. Yalova da fakülte kurutlu mesela sonra üniversite oldu. Önce fakülte kuruluyor ardından ikinci fakülte ile üniversiteye dönüşüyor. Bence üniversite kurmanın koşulları çok sıkı standartlara bağlı olarak belirlenmeli. Genç nüfusumuz var ve bunların okuması gerekiyor. Böyle bir açmazımız var. Bunların hepsini okutamıyoruz, yarısı açıkta kalıyor. Ancak üniversite açıldığı zamanda sırf bu ihtiyacı karşılaşın zihniyeti ile hareket edildiğinde çok kalitenin olmadığı üniversiteler ortaya çıkıyor. Biz 35 yaşında bir üniversiteyiz ve hala bir takım eksiklerimiz var. Yeni bir üniversitenin bunu kısa sürede yapması çok zor. Onun için bunu çok sıkı standartlara göre yapılması gerektiği kanısındayım. Ara kademeler olabilir. Yani fonksiyonel olarak bakmak lazım. Mesela sadece doktora ihtiyacı yok bu memleketin. Hasta bakıcıya, röntgenciye, kan tahlili yapacak laboranta da ihtiyacı vardır. Yada mühendisliği düşündüğümüzde, iyi yetişmiş tornacılara frezecilere ihtiyaç vardır. Bunlar düşünülmeli ve bunun gerekçeleri halka da anlatılmalıdır. Yani herkes üniversite mezunu olması değil, herkesin bir meslek sahibi olmasının önemi anlatılmalıdır. Bizde bir yüksek tahsil romantizmi var. Bunun bir ölçüde bir faktörü de askerlikle bağı. Bu koparılmalı bence.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Ben bu konunda çok net bir şey söylemem. Bazı boyutta baktığınızda açılmamasını düşünüyorsunuz. Ama yöre açısından ise bakıldığında ise yörede bir dinamizm oluşturduğu için bunu inkar edemeyiz.
Prof. Dr. Yavuz:

Ana fakültelerin kampus içerisinde olması daha özellikli düşünülmelidir.


- Üniversitede yeni bölümler açılmasına taraftar mısınız?

Prof. Dr. Dilek:

Her üniversitede ihtiyaca göre yeni bölümler açılmalıdır. Bu, akademik düşünce ve felsefenin gereğidir. Yeni bölümlerin planlama dahilinde mevcut bölümlere olumsuz etkisini ortadan kaldırarak açılması düşünülmelidir.
Prof. Dr. Sarıbay:

Tabi çağdaş eğitimin gelişmesini dikkate alarak gerekiyorsa yeni bölümler açılmalı. Bazı bölümler değişik kombinasyonlarla birleştirilebilir. Yani mutlaka bir şeyler yapılabilir diye düşünüyorum.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Yeni bölümleri önemsiyorum. Kaynaklar daha çok dikey derinlemesine yönelik ve sorunları çözmek için kullanılmalı. Yeni fakülteler ve bölümlerin açılması konusunda geçmiş hafızasını inkar etmeden ciddi olarak masaya yatırılmalı ve ele alınmalı. Bunlar anlık karalarla verilecek işler değil.
Prof. Dr. Yavuz:

Çok büyüme hatsallığı getirebilir. Dikkatli davranmalıyız
- Öğretim üyeleri rektör adaylarının seçildikten sonra verdikleri sözlerini unuttuğunu söylüyor? Bu doğru mu? Bir seçim bildirgesi yayınlayıp bunun arkasında duracak mısınız?

Prof. Dr. Dilek:

Biz kendi seçim çalışmalarımızda mümkün olduğu kadar yapamayacağımız sözleri vermedik. Verdiğimiz sözleri de yenilikçi ve dinamik bir ekip oluşturarak yerine getirmeye çalışacağız. Özellikle Akademisyenlerin özlük hakları ile ilgili her türlü platformda yoğun olarak girişimlerde bulunacağım. Konunun diğer yanı da katılımcı bir yönetim anlayışı içinde sorunların üstüne hep birlikte gitmek olmalıdır.
Prof. Dr. Sarıbay:

Benim meslektaşlarım onlar. Ben birilerini yönetmeye gelmiyorum. Ancak ben onlar arısından çıkmış bir temsilciyim. Yoksa sizlere şunu vaat ediyorum demiyorum. Ancak iyi ve olgun bir üniversiteyi hep beraber oluşturabiliriz. Ama bu benim tek başıma vaadim değil. Beni buraya uygun görüyorlarsa hep beraber bunu yapmalıyız. Siyasi seçim mantığıyla yapılacak seçimleri doğru bulmuyorum. Vaat edeceklerimiz üniversite standartlarına göre olmalıdır. Yoksa vaatlerle yapılacaksa o kolay, herkese bilgisayar, herkese kitap vs vaat edebilirsiniz. Bunun sonu yok. Bu inandırıcı değil. Üniversiteden bahsediyoruz. Bir bildirgeyi gerekli bile görmem.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Öğretim üyelerinin söylediklerini kendim de söylüyorum. Bu adam 4 yıl sonra muhtemelen ya uğrar ya uğramaz, o yüzden aklımdakileri söyleyeyim belki işime yarar şeklinde ele almıştık. Sadece şunu söyleyeyim; 2009'un Ocak ayında dekanlığımın birinci ayı yeni dolmak üzere iken, bir akademik kurul yaptım ve bir yazılı taahhütte bulundum. Beni lütfen 3 yıl sonra görev sürem dolduğunda bununla değerlendirin dedim. Şu anki sunumlarımı yaparken o gün kullandığım bazı bilgileri hala kullanıyorum. Hala aynı taahhütlere bağlıyım. Birçok kişi yazılı bile olsa sonunda uymuyorlar diye bir düşünce var. Bu konuda çek edebilecekleri tek şey tıp fakültesi süresince neyi yapıp neyi yapmadıklarıma bakmalarıdır.
Prof. Dr. Yavuz:

Seçim bildirgemizin arkamda duracağımın sözünü verebilirim.


- UÜ sportif aktivitelerde çok zayıf. Bunun gelişmesi için neler yapılabilir?

Prof. Dr. Dilek:

Üniversitemiz bünyesinde bulunan Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği, Beden Eğitimi ve Spor bölümü, Spor Hekimliği, Sağlık Kültür Daire Başkanlığı, Spor Kulüpleri ile oluşturulacak ekiplerle hem tesis, hem akademik hem de sosyal aktivite anlamında sportif faaliyetleri destekleyeceğiz.
Prof. Dr. Sarıbay:

Çok şey yapılabilir. Bizim halı saha projelerimiz var. Bir tanesi açılmak üzere. Şampiyon çakırmış bir şehide futbol konusunda Bursaspor'la işbirliği içinde bir şeyler yapılabilir. Ne gerekiyorsa yapmak lazım. Fakat her şey rektörün kafasından çıkamaz. Rektör her şeyi kılcal damarlarına kadar gören, bilen biri olamaz. Bütün bunların insanların talep etmesi lazım. Esas olan rektörün bu yenilikçi taleplere açık olmasıdır. Benim için karşılanabilir yenilikçi talepler her zaman kabulümdür.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Uludağ Üniversitesini gerçek kampus üniversitesi haline getirmeli. Kurucusundan bu güne herkese saygı duyuyorum. Ama şuan UÜ'nün gerçek bir kampus üniversitesi değil. Sosyal tesisleri, yemek alanları kafa bölümü, sportif alanları ile gerçek bir yaşam alanı olması gerekiyor.
Prof. Dr. Yavuz:

Sportik ve diğer sosyal alanların çok yetersiz olduğu herkesçe bilinen bir neticedir.


- Gelecekle ilgili başka hayalleriniz ve projeleriniz nelerdir?

Prof. Dr. Dilek:

Üniversitemizi dünya ölçeğine bilimsel üretim yapan, tüm çalışanlarının mutlu olduğu bir üniversite haline getirebilmek.
Prof. Dr. Sarıbay:

Ben 76 yılında üniversiteye girdim asistan olarak başka hiçbir yere gitmedim. Çünkü kendimi bu üniversiteye borçlu hissediyorum. Bu borcumu ödemek gibi bir yükümlülük hissi içindeyim. Bunun içinde gerçekten övünebileceğim, Uludağ Üniversitesi denince şunlar şunlar akla geliyor diyebileceğim bir üniversitenin en azından yönü bile belirlenmiş olsa bu beni mutlu eder.
Prof. Dr. Kılıçturgay:

Benim en büyük projem UÜ'nün bütün alt birimlerinin UÜ üst kimliği altında buluşması. Kamunun kaynaklarının iyi kullanımı, birbirlerine yardım eden ve iş üreten bir üniversite hayalim.
Prof. Dr. Yavuz:

İdeallar yıldızlar gibidir. Onları bulmak asla mümkün olmaz. Ancak karanlık gecelerde yolumuza onlar rehberlik eder.

 

Diğer Eğitim Haberleri için tıklayın


2011.02.25 15:23 - Son Güncellenme: 1970.01.01 02:00 - HABER MERKEZİ
A