Serkan Yetişmişoğlu

Serkan Yetişmişoğlu

serkanyetismisoglu@bursadabugun.com

Nereden nereye?

2020.01.02 08:32 - Son Güncellenme: 2020.01.02 08:35
A

2020 yılında girince, yaş da yarım asırı geçince, aklıma eski günler geldi yine...
Mevzu "spor" olunca, 
"Bizim zamanımızda, işler şöyleydi" diye başladığımız sohbetlerin bazı bölümlerini, "acaba yazıya döksem nasıl olur?" diye düşündüm.
Örnekleri, daha da çoğaltmak mümkün tabii ki...
İşte ilk aklıma gelenler...
Futbolda; önceleri galibiyete 2 puan verilirdi.
Çocukluğumda ve lise yıllarımda hep 2 puanlı, puan cetvellerini takip ederdik.
Taaa ki, 1987-88 sezonunda Türkiye'de 3 puanlı sisteme geçilinceye kadar...
İlginçtir;
Ben de mesleğe; 2 puanlı sistemin son kez uygulandığı 1986-87 sezonunun ikinci yarısında Nisan 1987'de başlamıştım.
Yani, meslekte 33.yılı geride bırakmak üzereyim.
Bir anlamda; bizim meslekle birlikte, 3 puanlı sistem de 33. sezonunu yaşıyor...
Futbol her yönüyle değişiyor ve gelişiyor...
Artık, bugün sadece eğlenceli ve tutku dolu bir oyun değil futbol...
Tam anlamıyla, bir "endüstri" haline geldi.
Transferde, milyon Eurolar havalarda uçuşuyor.

Oysa, çok değil;
30-40 yıl öncesine kadar, daha masum ve de daha amatör ruhla oynanırdı futbol...
Kuralları biraz farklıydı.
Örneğin;
Bizim, maç izlediğimiz yıllarda, esame listelerine; 21 veya 18 değil, 16 futbolcu yazılıyordu.
Sadece 2 oyuncu değişikliği hakkı vardı.
Kaleci, kendisine verilen geri pası eliyle tutabiliyordu mesela...
O zamanlar 4.hakem yoktu.
Orta hakem sakatlanırsa, kapalı tribün önündeki kıdemli yan hakem (artık yardımcı hakem deniyor) maçı yönetiyordu. Tribünde lisanslı hakem varsa, hemen yedek hakem kıyafetlerini giyer ve karşı tribünde (eski adı açık tribün, şimdilerde maraton denen tribün) bayrak sallardı.
Tahta veya metal olan oyuncu değişiklik tabelalarını saha komiserleri kaldırırdı.
Sahanın orta çizgisinde de korner bayrağı gibi bayraklar vardı.
Gol olunca, kale arkasındaki tribünün tepesinde, kulübe gibi skorbord içinde, maçı izleyen görevli arkadaş, takımların renklerini gösteren tabelaların altındaki rakamı eliyle değiştirirdi! Sonradan 1980'lerin sonlarından itibaren, elektronik tabelalar yapıldı statlara..
Biz çocukken, Atatürk Stadı'nın tribünlerini ayıran tel örgüler yoktu. Taraftar, devre arasında, olası golleri görmek için,  takımının hücum edeceği kaleye doğru giderdi.
Gol atınca, foto-muhabirleri sahaya girip, en güzel sevinç fotoğraflarını çekmeye çalışırdı (ben de gollerde fotoğraf için sahaya çok girdim:).
Topun, meşinden olduğunu, suyu çektikçe gülle gibi olduğuna...
Tribünlerin koltuksuz ve sadece beton olduğuna...
Karton ve kağıt şapka mevzularına...
Rize, K.Maraş gibi şehirlerde, bugünkü Süper Lig, o dönemdeki adıyla 1. Lig takımların, tamamen toprak sahalarda oynadığına falan hiç girmeyeceğim...
Diyorum ya;
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Hatta, benim jenerasyon ve de benden büyükler, bu tür örneklere, yenilerini fazlasıyla ekleyebilirler.

BASKETBOL DA ÇOK DEĞİŞTİ
Ayrıca...
Basketbolda da, 3 sayı kuralı; NBA'de 1979'da, bizim ülkemizin de içinde bulunduğu FIBA'da ise, 1984 yılında uygulanmaya başlandı.
Ben, Atatürk Spor Salonu'nda 1980'den itibaren basketbol maçlarını tribünden izlerken, Tofaş'ta; Cevat Soydaş, Can Aran, Candan Tekin, Tuncay İşmar gibi yüksek yüzdeli dış şut atan oyun kurucu ve forvetler vardı.
O zamanlar potada, takımlarda 1'er yabancı hakkı vardı.
6,25 metrelik 3 sayı çizgisi, daha önceki yıllarda olsaydı, Tofaş'ın forveti rahmetli Cevat Soydaş'ın sayı rekorları, kulübünde uzun yıllar kırılamazdı, denirdi hep.
Gerçi, Soydaş'ın rekorunu, şampiyon Kaptan Murat Konuk kırmış ve tarihi rekor plaketini Cevat Kaptan'dan bir Avrupa maçı sırasında almıştı.
O zamanlar, yedekler dahil, takımlarda 10 oyuncu olurdu.
Maçlar, bugünkü gibi 4 periyot değil, 20'şer dakikadan 2 devre halinde oynanırdı.
Sahadaki hakemler de, 3 değil 2 kişiden oluşurdu.
Hücum süreleri, 24 değil, 30 saniyeydi.
30 saniyeyi gösteren cihazlar, potanın tepesinde değil, sahanın köşelerinde ve yerdeydi.
Topu karşı sahaya geçirme süreleri, 8 değil, 10 saniyeydi.
Serbest atışlarda, önceleri 2'e 3 kuralı vardı. 2 faulden 1'ini kaçırırsan, 3. atışı da yapma hakkı vardı.
Sonra, 1'e 1 faul atışları getirildi. Takım faulleri dolunca kullanılan bu serbest atışlarda, 1. faulü sokarsan, 2. atış hakkı verilirdi.
Haliyle, parkede de değişen kuralları çoğaltmak mümkün.
Bugün, yılın 2. gününde biraz nostalji yapalım dedim.

TRANSFER YAPILABİLECEK Mİ?
Malum, ara transfer, 4-31 Ocak 2020 tarihleri arasında yapılacak.
Teknik direktör İbrahim Üzülmez, takviye istediğini zaten açıkça söylemişti.
Peki;
Bursaspor, transfer yapabilecek mi?
Yönetim, bunun için gerekli idarî şartları ve ekonomik kaynakları oluşturabilecek mi?
İşte, zurnanın zırt dediği yer de zaten burası!..
Bunları önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz!..


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları