Özgöker: 'Türkiye Doğu Akdeniz'de proaktif ilişkiler yürütmeli'

Özgöker: 'Türkiye Doğu Akdeniz'de proaktif ilişkiler yürütmeli'

Kıbrıs Amerikan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özgöker, "Türkiye, Doğu Akdeniz'de en kısa zamanda proaktif ilişkiler yürütmeli ve bölge ülkeleri ile yeni anlaşmalara imza atmalı." dedi.

2019.06.12 11:53 - Son Güncellenme: 2019.06.12 11:54 - Güncel - HABER MERKEZİ
A
Özgöker: 'Türkiye Doğu Akdeniz'de proaktif ilişkiler yürütmeli'

Kıbrıs Amerikan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Uğur Özgöker, "Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GRKY), Fatih sondaj gemisi çalışanları ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile iş birliği yapan şirketlerin yetkilileri hakkında tutuklama emri çıkarması sonrası yaşanacak olası gelişmeleri AA muhabirine değerlendirdi. 

Prof. Dr. Uğur Özgöker, GKRY'nin tek taraflı olarak Amerikan, İngiliz, Fransız ve İtalyan enerji şirketlerine doğal gaz arama ve petrol çıkarma yetkisi vermesinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu söyledi.

Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluş antlaşmalarına göre Kıbrıs Türk tarafının onayı olmadan GKRY'nin uluslararası enerji firmaları ile anlaşma imzalama yetkisinin olmadığını aktaran Prof. Dr. Özgöker, "Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınan devlet 1960 yılında Londra ve Zürih anlaşmaları ile kurulmuştur ve anayasası da çok açık ve nettir. Anayasaya göre Kıbrıs Cumhurbaşkanı Rum olacaktır. Cumhurbaşkanı muadili (özellikle uluslararası anlaşmalar konusunda) veto yetkisine sahip Türk olacaktır. Dolayısıyla Kıbrıs Rum tarafı hiçbir şekilde tek taraflı bir anlaşma yapamaz. Amerika, İsrail, Fransa veya İtalya enerji firmalarına verdiği ruhsatlar bu bağlamda uluslararası hukuka aykırıdır, hiçbir geçerliliği yoktur." diye konuştu.

GKRY'nin enerji firmaları ile yaptığı anlaşmalar gibi Fatih ve Yavuz sondaj gemileri ile ilgili aldığı tutuklama kararının da uluslararası hukuka aykırı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Özgöker, şöyle devam etti:

"KKTC uluslararası olarak tanınmasa bile Avrupa Birliği tarafından AB toprağı olarak tanınıyor ve AB hukuku askıya alınmış durumda. KKTC'nin kendi iç hukukunu tanıyor AB. Yani AB, 'KKTC, AB toprağıdır, orada yaşayan vatandaşlar da AB vatandaşıdır ancak AB hukukunu uygulamıyorum, yani askıdadır' diyor. Dolayısıyla KKTC'nin kendi iç hukuku uygulanıyor. Bu nedenle bütün Kıbrıs Cumhuriyetinin yani Kıbrıs adasının tamamının etrafındaki karasuyu, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeleri üzerinde Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin hak iddia etmesi de aynı şekilde uluslararası hukuka aykırıdır.

Adına ister Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti deyin ister Kıbrıs Türk Federe Devleti veya Kıbrıs Türk Toplumu deyin fark etmez. KKTC, uluslararası tanınmasa bile Kıbrıs Türk Toplumu olarak tanınıyor. Ne olarak tanınırsa tanınsın 1960 anayasasına göre Türkiye ve Yunanistan'ın müşterek üye olmadığı hiçbir uluslararası örgüte Kıbrıs Cumhuriyeti üye olamaz. Buna rağmen GKRY hukuksuz bir şekilde AB'ye üye oldu. En büyük hukuksuzluk burada yaşandı zaten. Dolayısıyla 1960 anayasasına göre imza atılan tüm uluslararası anlaşmalar hukuken geçersizdir."

"GKRY ABD'yi arkasına alarak Türkiye'ye karşı dayılanıyor"

Prof. Dr. Özgöker, GKRY'nin tutuklama kararından sonra KKTC Başbakanı Ersin Tatar'ın "Haklarımızı gasbediyorlar. Ya hakkaniyet ve adalet ölçüleri çerçevesinde uzlaşacağız ya da onlar ne yapıyorsa mütekabiliyet esası çerçevesinde biz de yapacağız." açıklamalarını da hatırlatarak, GKRY'nin ABD ve AB'yi arkasına alarak Türkiye'ye karşı "dayılandığını" savundu.

Rum yönetimin kararına yönelik Türkiye'den de sert tepki geldiğine değinen Prof. Dr. Özgök, şu değerlendirmede bulundu:

"Çünkü GKRY, aldığı bu kararla bir kez daha 1960 anayasasını ihlal etti. GKRY'nin sondaj gemi personelini tutuklamaya kalkışması uluslararası hukuka göre savaş sebebidir -casus belli-. Yani, sismik gemilerde çalışan ve hiçbiri asker olmayan kişilere yönelik -ki bunlar genellikle rafineri veya petrol mühendisleri ve teknisyenlerden oluşur- bir tutuklama direkt savaş sebebi sayılıyor."

Doğu Akdeniz'deki mücadelenin temelinde Türkiye ve KKTC'nin Doğu Akdeniz'den ve enerji kaynaklarından dışlanmasının yattığına dikkati çeken Prof. Dr. Özgöker, Türkiye'ye ve KKTC'ye yönelik bu komplonun arkasında ABD, AB ve İsrail'in olduğunu ifade etti.

Prof. Dr. Özgöker, coğrafi nedenlerden dolayı Türkiye ve KKTC'nin bölgeden dışlanamayacağını dile getirerek, şunları anlattı:

"Tüm bu mücadele ve komplolara rağmen gerek coğrafi göstergeler gerek uluslararası haklar; karasuları, kıta sahanlığı, fir hattı, münhasır ekonomik bölge alanları, Türkiye'nin bu bölgeden dışlanmasını olanaksız kılıyor. En başta coğrafya bunu imkansız hale getiriyor. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de Türkiye ve KKTC karşıtı açık mücadeleye karşı daha diplomatik davranması ve özellikle bölgedeki ülkelerle münhasır ekonomik bölgeleri paylaşma anlaşmaları imzalaması gerekiyor. Türkiye, proaktif ilişkiler yürütmeli ve bölge ülkeleri ile yeni anlaşmalara imza atmalı. Eğer Türkiye bölgedeki ülkelerle bu anlaşmaları yaparsa zaten GKRY diye bir şey kalmayacak. Çünkü münhasır ekonomik bölgenin yüzde 50'si Türk ekonomik münhasır bölgesi. Zaten kendi karasularımızda, kendi münhasır ekonomik bölgemizde sismik araştırma yapıyor olacağız."

Özgöker, Türkiye'nin bölgede askeri olarak da çok sağlam durması gerektiğini vurgulayarak, "Öyle de duruyor zaten. GKRY'den tutuklamaya yönelik bir eylem gerçekleşmesi durumunda Türkiye'nin diplomatik müdahaleler ve kınamalarla yetinmemesi gerekiyor. Eğer Türkiye, GKRY'nin tutuklama tehdidini sineye çekerse Doğu Akdeniz bize kapanır ve Kıbrıs'ın doğusundaki yıllık 9 milyar dolarlık hidrokarbon yataklarından gelecek gelirden de mahrum kalırız." şeklinde konuştu.

"GKRY'nin geri adım atacağını düşünüyorum"

Prof. Dr. Uğur Özgöker, Türkiye'nin bölgede baş gösterecek olası bir gerilime karşı "Mavi Vatan" tatbikatı ile hazırlıklı olduğunu gösterdiğini, ayrıca Kıbrıs Amerikan Üniversitesinde düzenlenen "Mavi Vatan" konferansları ve panelleriyle de bunun pekiştirildiğini anlattı.

Türkiye'nin, Doğu Akdeniz ve GKRY'nin tutuklama kararıyla ilgili açıklamalarını da hatırlatan Prof. Dr. Özgöker, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'Uluslararası hukuka göre Kuzey Kıbrıs'taki Türk soydaşlarımızın da hakları var. Bu hakları kimse kusura bakmasın, hiç ilgisi, alakası olmayanlara da yedirmeyiz. Onun için diplomatik ilişkilerimiz var.' dedi. Cumhurbaşkanı bu konuda teyakkuzda olduklarını da ayrıca açıkladı. Kanaatimce bu süreçten sonra yapılacak en önemli şey bölge ülkeleri ile ilişkileri ileri seviyeye taşımaktır." ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Özgöker, ABD'nin artık GKRY'ye sadece destek vermekle kalmadığını bizatihi Doğu Akdeniz'de sahaya indiğini söyledi.

1955 Eisenhower doktrinden ilham alan ABD Başkanı Donald Trump'ın "Ben de buradayım." diyerek bölgede aktif bir politika yürüttüğünü de dile getiren Prof. Dr. Özgöker, sözlerini şöyle sürdürdü:

"ABD, S-400 füzeleri konusundaki Türkiye'ye ciddi bir nota verdi. Bu mektupta Doğu Akdeniz'e de vurgu yapıldı. Bir notayı yeni bir Lyndon B. Johnson mektubu olarak tanımlamak mümkün. GRKY, ABD ile Türkiye arasında yaşanan bu gerilimi fırsata çevirdi ama biz şunu biliyoruz, ABD ve AB'nin desteğini alan GKRY, en kısa zamanda geri adım atacaktır. Çünkü GKRY'nin askeri bakımdan bize karşı durması mümkün değil. Müdahale durumunda dünya GKRY'nin yanında duracaktır özellikle Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği. BM Güvenlik Konseyi toplanıp daha karar almadan biz Kıbrıs'ın tamamını ele geçirebilecek güçteyiz. Dolayısıyla Rum tarafının böyle bir aptallık yapacağını, askeri operasyona davetiye çıkaracağını sanmıyorum. "

Diğer Güncel Haberler için tıklayın


2019.06.12 11:53 - Son Güncellenme: 2019.06.12 11:54 - HABER MERKEZİ
A